Denizbank Finansal Hizmetler Grup Başkanı Hakan Ateş, satış sürecinin talepkar olanlarla devam ettiğini belirterek, "Öyle zannediyorum ki önümüzdeki yılın başlarında daha net bir şey duyabileceksiniz. Hiç yoksa 1,5-2 ay daha var diye düşünüyorum" dedi.
Ateş, "9. Uluslararası Finans Zirvesi" sırasında gazetecilerin sorularını yanıtlarken, aslında Sermaye Piyasası Kanununun halka açık şirketlerin hissedarla ilgili değişikliklerde olay sonuçlanmadan önce beyan verilmesini yasakladığını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Ama süreç, daha önce hissedarımız Dexia`nın da beyan ettiği gibi, hisseler Dexia`nın olduğu için esas onların yürüttüğü bir işlem, burada talepkar olanlarla bu süreç devam ediyor. Ne zaman sonuçlanacağını şu an için bilemiyorum. Öyle zannediyorum ki önümüzdeki yılın başlarında daha net bir şey duyabileceksiniz. Bu tür süreçler esas itibariyle 4-5 aydan kısa olmuyor. Kimisi bir seneye kadar uzanabiliyor. Dolayısıyla Dexia`nın bu bildiriyi kamuoyuyla paylaştığı tarihten bu yana geçen süre sınırlı, 2-2,5 ay... Yani önümüzde hiç yoksa bir 1,5-2 ay daha var diye düşünüyorum. Tabii talep sahiplerinin gerekli incelemeleri yapması ve verecekleri kararın beklenmesi, o çerçevede hissedarın bu konudaki stratejik satış, ortaklık ve saire gibi hususlarda karar vermesi ve hisse alım sözleşmesinin hukuki olarak taraflar arasında olgunlaşması için geçen süre bu... Şu anda bunu beklemekteyiz"
Hakan Ateş, ilgiye ilişkin bir soru üzerine de dünyada şu anda krizin hüküm sürdüğünü, bankaların defter değerleri ile piyasa değerleri arasında tersine bir ilişkinin söz konusu olduğunu kaydederek, "Ama tabii biz hep diyoruz ya kaşıkçı elması... Çok daha farklı bir sonuç olabileceği umudumuz ve görüşümüz var" dedi.
Ateş, bir tarafta bankaların karlılıklarının konuşulduğunu, bir taraftan da kriz karşısında Türkiye ekonomisinin, özellikle finans sektörünün kırılganlığının azaltılması, sıcak para diye tabir edilen ekonomiye zarar verebilecek paranın dışarda tutulması konularının olduğuna işaret etti.
Hem dünyada hem Türkiye`de şimdiye kadar genelde faiz silahıyla enflasyon ve para istikrarına karşı birtakım tedbirlerin alındığını belirten Ateş, şu görüşleri dile getirdi:
"Fakat bizim Merkez Bankamızın öncülüğünü yaptığı konvansiyonel olmayan, yani munzam karşılıklarla müdahale ve politika faiziyle reel borçlanma faizi koridorunda hareket imkanı gündeme geldi. Bu aslında Merkez Bankası`nın, dolayısıyla Türkiye bankacılık sektörünün de elini şu anlamda güçlendirdi; şu anda bir sonraki günü çok rahat tahmin edebildiğiniz ölçüde sıcak para girişine mani olamıyorsunuz. Bir taraftan yasal karşılıklar ciddi biçimde yükseltildi. Şu anda munzam karşılıklarla çekilen paranın bir miktarı 5,75, geri kalanı da daha yüksek borçlanma faiziyle tekrar bankalar tarafından alınıyor. O da 12,75... Arası çok açık. Bu stabilizasyon sağlandığı sürece kanaatimce vade içinde daralacaktır. Ama şu an itibariyle bunun kullanılması biraz zorunluluktan kaynaklanıyor. Çünkü oynaklık had safhada... Bugün dolar avroya bakın, 1.45 ile 1.35 arasında çok önemli çalkalanmalar var. Buna karşılık Merkez Bankası kendi tedbirlerini alıyor. Bunun bankalara yansıması, problem yaratıyor. Çünkü kaynak maliyetleri yükseliyor, buna mukabil sizin yarattığınız aktifleri anında fiyatlamanız her zaman mümkün değil. Kredilerinizi daha uzun vadeli veriyorsunuz. O da gerek munzam karşılığa ödediğiniz maliyetler, gerekse maliyetler doğrultusunda aktifinizi yeniden fiyatlayamadığınız için bankacılık karında bir azalma var."
Reel bankacılığa doğru pozisyonlanıyor
2008 ve 2009`da getiri eğrisinin çok ciddi aşağı indiğine değinen Ateş, özellikle hazine bonosu portföylerinde bunun banka bilançolarına ciddi katkısı olduğunu, kamu borçlanma ihtiyaçları azaldıkça banka bilançolarındaki temel değişimin bono portföyünden krediler portföyüne geçiş şeklinde olduğunu ve yüzde 24`e düştüğünü söyledi.
Şimdi bankacılık sektörünün reel bankacılığa doğru pozisyonladığının altını çizen Ateş, konuşmasını şöyle sürdürdü.
"Bunu yaparken de riskini ölçmek zorunda. Zor bir dönemden geçiliyor. Onun için Merkez Bankası olsun, maliye politikaları olsun, Hazine olsun, BDDK olsun daraltıcı önlemleri peşinen alıp cepte kötü günler için sermaye biriktiriyor diye düşünüyorum. Gerektikçe de bunu kullanıyor. Bunun bilgisini de kamuoyuyla çok net paylaşıyor. Bu, aslında dünyadaki Türkiye mali piyasalarının güvenilirliğini ve kredibilitesini artırıyor, yüksek tutuyor. Ne yaptığını bilen bir Merkez Bankası, risk yöneten bankacılar konumunda oluyorsunuz. Bu da sizin dışardan toptan borçlanmasını mümkün kılıyor."
Oynayabileceği çok araç var
Sektörle ilgili önümüzdeki yıl yeni öncü tedbirler bekleyip beklemediklerinin sorulması üzerine de Ateş, şunları kaydetti:
"Her zaman tedbir alınabilir, ama bu daha çok sıkılaştırıcı değil, tersine belki bazı rahatlatıcı tedbirler olabilir. Görüyorsunuz `munzam karşılığı altın ya da döviz olarak tutabiliriz` dediği anda Merkez Bankamızın rezervleri yükseldi, altın stok bile 50 küsur ton arttı. Oynayabileceği çok araç var. Tabi önümüzdeki dönemde bu yıl ve geçtiğimiz yıllardaki kadar olmayacak, ama buna göre de banka bilançolarının büyümesinin de sınırlı olması lazım. Çünkü biz risk alan bir meslek icra ediyoruz. O riskler attığı müddetçe, tabi ki bizim de kredi ölçümlerimiz daha sıkılaşacaktır."
Krediler yüzde 17-18 civarında kalır
Problemli krediler artmayacaksa bile azalmayacağı kanaatinde olduğunu söyleyen Ateş, "Kriz öncesi yüzde 3`lere yakınken 5,5`lere çıktı. Oradan şu anda 2,8`e düştü. 2012`de krediler geçmiş yıllardaki kadar artmaz muhtemelen, yüzde 17-18 civarında kalır. Buna mukabil tahsilatlar olmakla birlikte, problemli kredilerin tahsilatı artı yönde, yani mevcut verdiğimiz problemden daha çoğunu tahsil ettiğimiz yıllar artık geride kaldı. Orada da bir artış olacak. Dolayısıyla sanıyorum bu yüzde 2,5-3 aralığı bankacılık sektörü için, gelişmekte olan bir ülke için normaldir, oralarda kalır. Daha aşağılara düşeceğini zannetmiyorum" şeklinde konuştu.